Bu akşam Arena'da Galatasaray'ın sahadaki oyuncusuyla, teknik ekibiyle ve en önemlisi taraftarıyla yaşadığı şeyin tek bir tanımı var: Uyku bitti.
Şampiyon olmak istiyorsan en önemli kural rakiplerin kazandığı hafta kazanmak... Ama maç Galatasaray için öyle başlamadı. Fatih Terim kadroda Sneijder ve Drogba'ya yer açmak için bir başka taktiği denedi bu akşam ve belki de en ideal 11'di sahaya çıkan. 4-2-3-1, bu Galatasaray'ın oynayabileceği en iyi taktik kuşkusuz.
Ama bu akşam skoru belirleyen şey taktikten, teknikten çok daha fazlasıydı. Adına özgüven mi dersiniz, rehavet mi, Drogba ve Sneijder transferlerinden sonra takımın üstüne bir rehavet çökmüştü. Son haftalarda nedense Galatasaray aleyhine artan ve rakiplerin lehine gelişen hakem hataları, ligin erken bitmesini önleme çabaları gibiydi. Ama bu çabalar bu akşam ters tepti ve uykuya dalan Galatasaray'ı uyandırmaktan başka hiçbir işe yaramadı.
Maçın kırılma anı ne ikinci yarının başlangıcı ne de Sneijder'in attığı goldü aslında. Bu maçın dönüm noktası, Galatasaray taraftarının Fatih Terim'i tribünde gördüğü an oldu. O an, son haftalarda her taraftarın "takımda her şey var ama bir şey eksik" dediği eksiğin tamamlandığı andı işte: Ruhtu bu eksik.
"İmparatoru"nu saha kenarında değil, tribünde gören on ikinci adam kaptanlık bandını koluna takınca maç da kırıldı. Galatasaray taraftarı bu sezon ilk kez bir karşılaşmanın skoruna bu kadar direk etki etti. İkinci yarı başladığı andan itibaren futbolcuların arkasındaki itici güç oldu. Bu güç ilk meyvesini Sneijder'in muhteşem golüyle verdi. Sneijder'i Hollanda ve İtalya'dan bilenler onun bu gollerine alışık. Bilmeyenler ise kendilerini alıştırsalar iyi olur çünkü kaleye 90 derece açıyla aniden çektiği bu şutlar Sneijder'i benzersiz oyuncu yapan özelliklerinden biri.
Galatasaray 2-1'i bulduktan sonra kulübeden çok önemli bir hamle daha geldi ve Hamit yerini Umut'a bıraktı. Bu hamlenin önemi kadar, Orduspor teknik direktörü Hector Cuper'in bu hamleye cevap vermemesi de ilginçti çünkü Hamit'in çıkmasıyla Galatasaray oyunu rakip alana yıktı ama defansif yönü daha da zayıf hale geldi. Ama Orduspor kontrataklarla Galatasaray'ı zorlamayı denemedi bile.
Umut hücum yönünde Galatasaray'ın hızını biraz daha artırınca, ağır kalan Orduspor defansının arasında çok rahat koşular yapmaya başladı Galatasaray. Burak Yılmaz'ın iki golü de işte bu dakikalarda geldi ve üçüncü golle birlikte Ali Sami Yen Arena'da adrenalin tavan yaptı.
Geceye Muslera ile birlikte çok talihsiz başlayan Selçuk İnan gecenin kapanış golünü atarken, Sneijder'in golüne de selam çakmayı ihmal etmedi. Ama son haftalarda Galatasaray'ın en çalışkan ve en diri ismi olarak, Selçuk bu golü çoktan hak etmişti.
Gecenin en sıkıntılı anı ise David Barral ile Drogba'nın çarpıştığı andı. Drogba'nın ciddi bir sorunu yoktu ama Barral'ı saha içinde baygın halde görünce, "3 gol daha yiyip maçı kaybedelim ama Barral'a bir şey olmasın" noktasına geldim. Bilincini kaybeden Barral'ı, sahaya giren ambulans hastaneye götürdü.
Maçtan sonra sosyal medyadaki bir yorumda şöyle diyordu: "Bu akşamki maçta tek eksik bir UFO'nun sahaya inip oyunculardan birini kaçırması." Gerçekten de, son yılların en ilginç kendi kalesine golünden sahaya giren ambulansa ve muhteşem bir geri dönüşe kadar bu akşam Arena'da hiçbir şey eksik değildi futbol adına.
Geri dönüşler demişken, futbolun en mükemmel anlarından biri olan geri dönüşleri hangi takım kime karşı yaparsa yapsın benzersiz bir seyir zevki veriyor. Hem Galatasaray'a, hem de Orduspor'a, Süper Lig'de görmeye alışık olmadığımız bu harika futbol için teşekkürler!
Son olarak; benim için maçın adamı, yaşına rağmen 88 dakika Galatasaray hücum hattında ayak basmadık yer bırakmayan, maçın son dakikalarında Barral'la çarpıştıktan sonra oyundan çıkan ve soyunma odasında duş alıp hastaneye koşarak Barral'ı ziyarete giden Didier Drogba!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder