28 Mart 2013 Perşembe

Hamit: 'Gol atarsam nasıl sevinmem'



Türk medyası yine yapacağını yaptı. Hamit Altıntop'un Marca'ya verdiği röportajda söylediği cümle evrildi çevrildi, önümüze kondu.

Türk medyası Hamit'in "Barnabeu'da gol atarsam sevinmeyeceğim" dediğini iddia ediyor. Peki Hamit böyle mi söyledi?

Hayır tabii ki. "Como para no celebrarlo si marco en el Barnabeu" diyordu Hamit. Yani, "Barnabeu'da gol atarsam nasıl sevinmem".

Selam olsun şanlı Türk basınına.

27 Mart 2013 Çarşamba

Mucizelere İnanır mısınız?



Dün akşamki Macaristan maçı, ne oyun ne de skor olarak hiçbir futbolseveri tatmin etmedi elbette. Maçın hikayesi, kırılma anları ve tabii ki bundan sonraki ihtimalleri şuradan okuyabilirsiniz.

Fotoğrafta Umut'un olması ise elbette tesadüf değil. Peki matematiksel olarak 2014'te Brezilya'ya tatil değil de turnuva için gitme şansımız var mı?

İşte burada ben duruyorum ve sözü aşk filmlerinin o ünlü cümlesine bırakıyorum:

Mucizelere inanır mısınız?

26 Mart 2013 Salı

Yaprak dökümü mü?

Ligin sonlarına doğru Galatasaraylı oyuncuların talipleri de arttı. Burak Yılmaz ve Selçuk İnan'ın Avrupa devlerinin kıskacında olduğu biliniyordu zaten. Ama bu konuyla ilgili haberlerin sayısı her geçen gün artıyor. İşte bu haberlerden biri daha.

Bu akşamki Macaristan karşılaşması için pek çok Avrupa takımı Selçuk ve Burak'ı izlemeye gelecek. Türkiye'de Selçuk ve Burak ayarında kaliteli yerli oyuncu sayısının azlığı ve gelecek sezon yabancı sınırının da yükseleceğini düşünürsek Galatasaray yönetimini zor günler bekliyor.

25 Mart 2013 Pazartesi

Yeniden Olimpiyat Adaylığı Heyecanı



2020 Olimpiyatları'nı almak için Türkiye'nin mücadelesi başladı. IOC yetkilileri 2 gündür İstanbul'u geziyor. İstanbul'un, 2020 Olimpiyat sloganı da artık belli. İstanbul, Olimpiyat için "Bridge Together" (birlikte köprü inşa edelim) diyor. Haberin detaylarına bu linkten ulaşabilirsiniz.

Barcelona'dan Tito'ya: Hoşgeldin


Barcelona, tedavi için ABD'ye gittikten sonra bugün itibariyle tekrar takımın başına geçen teknik direktör Tito Vilanova'ya resmi siteden hoşgeldin demiş.

Real Madrid tetikte



Şampiyonlar Ligi Çeyrek Finali'nde Galatasaray ile karşılaşacak olan Real Madrid cephesinden temkinli açıklamalar gelmeye devam ediyor. Son olarak Sergi Ramos da bir açıklamada bulunmuş ve Santiago Barnabeu'da gol yememeleri gerektiğini söylemiş. İlgili haberin linki.

İnsanın aklına ister istemez geliyor tabi: Türk futbol kamuoyu Real Madrid eşleşmesinden sonra Galatasaray ile alay ediyordu. Peki Real Madrid'den gelen bu temkinli açıklamaların nedeni ne o zaman?

Adamların bi bildiği vardır elbet.

Gökhan'ın İkinci Baharı



Bu sezon başladığında Galatasaray taraftarının, Hakan Balta ile takımda görmek istemediği iki adamdan biriydi Gökhan. Ama hem şansı hem de bu şansını iyi kullanmasıyla, yıllar sonra tekrar milli takım seviyesine kadar çıkmayı başardı. Bu sezon aldığı yolu ve kısa öyküsünü şu linkten görebilirsiniz.

Gökhan'ın Galatasaray'la olan kontratı Haziran ayında sona eriyor. Şu ana kadarki performansıyla Anadolu takımları için iyi bir alternatif haline gelen Gökhan ile Galatasaray acaba sözleşme yenileyecek mi? Bunu ligin bitiminde göreceğiz. Benim fikrim ise, eğer Ömer Toprak, Aykut Demir gibi bir yerli alternatif transfer edilmezse Galatasaray'ın iyi ve sorunsuz bir yedek olarak Gökhan Zan ile yola devam  etmesi...

Milli Takım'da revizyon



Milli takımın kadro seçimleri uzun zamandır tartışılıyordu. Özellikle de Sercan Sararer tercihi... Avcı nihayet Sercan ısrarından vazgeçmiş ve Macaristan karşısında revizyona karar vermiş. Ayrıntılar için linki tıklayabilirsiniz.

27 Şubat 2013 Çarşamba

El Classico Hatırası


Xabi Alonso, deplasmanda 3-1 kazandıkları Barcelona maçından sonra Camp Nou'da keyif yapıyor. Adam haklı...

25 Şubat 2013 Pazartesi

Uyanış



Bu akşam Arena'da Galatasaray'ın sahadaki oyuncusuyla, teknik ekibiyle ve en önemlisi taraftarıyla yaşadığı şeyin tek bir tanımı var: Uyku bitti.

Şampiyon olmak istiyorsan en önemli kural rakiplerin kazandığı hafta kazanmak... Ama maç Galatasaray için öyle başlamadı. Fatih Terim kadroda Sneijder ve Drogba'ya yer açmak için bir başka taktiği denedi bu akşam ve belki de en ideal 11'di sahaya çıkan. 4-2-3-1, bu Galatasaray'ın oynayabileceği en iyi taktik kuşkusuz.

Ama bu akşam skoru belirleyen şey taktikten, teknikten çok daha fazlasıydı. Adına özgüven mi dersiniz, rehavet mi, Drogba ve Sneijder transferlerinden sonra takımın üstüne bir rehavet çökmüştü. Son haftalarda nedense Galatasaray aleyhine artan ve rakiplerin lehine gelişen hakem hataları, ligin erken bitmesini önleme çabaları gibiydi. Ama bu çabalar bu akşam ters tepti ve uykuya dalan Galatasaray'ı uyandırmaktan başka hiçbir işe yaramadı.

Maçın kırılma anı ne ikinci yarının başlangıcı ne de Sneijder'in attığı goldü aslında. Bu maçın dönüm noktası, Galatasaray taraftarının Fatih Terim'i tribünde gördüğü an oldu. O an, son haftalarda her taraftarın "takımda her şey var ama bir şey eksik" dediği eksiğin tamamlandığı andı işte: Ruhtu bu eksik.

"İmparatoru"nu saha kenarında değil, tribünde gören on ikinci adam kaptanlık bandını koluna takınca maç da kırıldı. Galatasaray taraftarı bu sezon ilk kez bir karşılaşmanın skoruna bu kadar direk etki etti. İkinci yarı başladığı andan itibaren futbolcuların arkasındaki itici güç oldu. Bu güç ilk meyvesini Sneijder'in muhteşem golüyle verdi. Sneijder'i Hollanda ve İtalya'dan bilenler onun bu gollerine alışık. Bilmeyenler ise kendilerini alıştırsalar iyi olur çünkü kaleye 90 derece açıyla aniden çektiği bu şutlar Sneijder'i benzersiz oyuncu yapan özelliklerinden biri.

Galatasaray 2-1'i bulduktan sonra kulübeden çok önemli bir hamle daha geldi ve Hamit yerini Umut'a bıraktı. Bu hamlenin önemi kadar, Orduspor teknik direktörü Hector Cuper'in bu hamleye cevap vermemesi de ilginçti çünkü Hamit'in çıkmasıyla Galatasaray oyunu rakip alana yıktı ama defansif yönü daha da zayıf hale geldi. Ama Orduspor kontrataklarla Galatasaray'ı zorlamayı denemedi bile.

Umut hücum yönünde Galatasaray'ın hızını biraz daha artırınca, ağır kalan Orduspor defansının arasında çok rahat koşular yapmaya başladı Galatasaray. Burak Yılmaz'ın iki golü de işte bu dakikalarda geldi ve üçüncü golle birlikte Ali Sami Yen Arena'da adrenalin tavan yaptı.

Geceye Muslera ile birlikte çok talihsiz başlayan Selçuk İnan gecenin kapanış golünü atarken, Sneijder'in golüne de selam çakmayı ihmal etmedi. Ama son haftalarda Galatasaray'ın en çalışkan ve en diri ismi olarak, Selçuk bu golü çoktan hak etmişti.

Gecenin en sıkıntılı anı ise David Barral ile Drogba'nın çarpıştığı andı. Drogba'nın ciddi bir sorunu yoktu ama Barral'ı saha içinde baygın halde görünce, "3 gol daha yiyip maçı kaybedelim ama Barral'a bir şey olmasın" noktasına geldim. Bilincini kaybeden Barral'ı, sahaya giren ambulans hastaneye götürdü.

Maçtan sonra sosyal medyadaki bir yorumda şöyle diyordu: "Bu akşamki maçta tek eksik bir UFO'nun sahaya inip oyunculardan birini kaçırması." Gerçekten de, son yılların en ilginç kendi kalesine golünden sahaya giren ambulansa ve muhteşem bir geri dönüşe kadar bu akşam Arena'da hiçbir şey eksik değildi futbol adına.

Geri dönüşler demişken, futbolun en mükemmel anlarından biri olan geri dönüşleri hangi takım kime karşı yaparsa yapsın benzersiz bir seyir zevki veriyor. Hem Galatasaray'a, hem de Orduspor'a, Süper Lig'de görmeye alışık olmadığımız bu harika futbol için teşekkürler!

 
     Son olarak; benim için maçın adamı, yaşına rağmen 88 dakika Galatasaray hücum hattında ayak     basmadık yer bırakmayan, maçın son dakikalarında Barral'la çarpıştıktan sonra oyundan çıkan ve soyunma odasında duş alıp hastaneye koşarak Barral'ı ziyarete giden Didier Drogba!

21 Şubat 2013 Perşembe

Anadolu Efes'e Gizli Kamera Sürprizi



Anadolu Efes Basketbol takımı için yapılan reklam ve gizli kamera fikri harika olmuş.

4


Hamit Altıntop'un bu sezon direkten dönen şut sayısı...

Bizimkisi Bir Aşk Hikayesi



Milan'ın Barcelona'yı San Siro'da 2-0 yendiği maçtan önce Curva Sud'da açılan kareografi... Kulübün kuruluşuna atfen, "Bizim Hikayemiz" demişler. "Bizimkisi bir aşk hikayesi"ne selam etmiş İtalyanlar...

Galatasaray: 1-1 :Schalke 04


Galatasaray'ın uzun zaman sonra Avrupa arenasında, kağıt üzerinde de olsa, favori olduğu maçlardan biriydi. Ama futbol kağıt üzerinde değil, sahada oynanıyor. Taktikler, planlar, şablonlar, sahaya çıkıldığı anda yerini disipline, yeteneğe ve şansa bırakıyor.

Bu akşam bu faktörlerden ikisi de Galatasaray'ın yanındaydı neyse ki. Maçın skoruna Galatasaraylı olarak üzüldüm. Ama Schalke taraftarı olsam çok daha fazla üzülürdüm. Günlerdir Türk basınının "çantada keklik" maç olarak görmesinin ve rehavete girmesinin aksine çok iyi başladı çünkü Schalke. Kaçırdığı goller bir yana, orta sahada da Galatasaray'dan çok daha üstündü Alman ekibi, disiplini, hızı ve oyun anlayışıyla.

Sneijder ve Drogba transferlerinden sonra 4-2-3-1 mi yoksa 4-3-1-2 mi oynar diye tartışılan Galatasaray klasik 4-4-2 ile sahadaydı. Fatih Terim ligde olası yeni varyasyonları denese de, haklı olarak, Şampiyonlar Ligi'nde devre arasında taktik değiştirmiş takımla oynama riskini almayacağını gösterdi. Yine de Sneijder'i sol kanata hapsetmek yerine, tek forvetli düzende kalabalık orta saha ile oyuna başlayıp, Akhisar maçında olduğu gibi, 60. dakikadan sonra Drogba'yı oyuna sokmak hem Schalke'yi şaşırtır, hem de Galatasaray'ın daha kontrollü başlamasını sağlayabilirdi.



Maçın hemen başında Schalke'nin kaçırdığı iki pozisyon, ardından 13. dakikada Sneijder'in çabasıyla kapılan topta Burak'ın Cristiano Ronaldo'ya selam göndererek attığı gol, topun "bu akşam ev sahibinin yanındayım" dediğini gösteriyordu. Hamit'in direkten dönen topu maçın kırılma anıydı. 45. dakikada Dany'nin hediyesini geri çevirmeyen Schalke istediğini buldu. Almanlar için deplasmanda 1 gol yeterliydi. Belki yanılıyorum ama, onların bize tek gol yeter rahatlığı rövanş maçında Galatasaray'ın işine yarayacak diye düşünüyorum.

İkinci yarıya Sneijder'in yerine Amrabat ile başladı Galatasaray. Schalke'nin sağ kanattan Farfan ile yaptığı bindirmelerde Riera'yı yalnız bırakmamak için bu değişikliği düşünmüştü Fatih Terim. Ama sol kanattaki boşluğu yaratan Sneijder'in dönmemesi değil, Melo'nun Riera'ya destek olmamasıydı. Amrabat savunmada Riera'ya yardımcı oldu ama hücumdaki vasatlığı bu maçta da kendini gösterdi. Her maç biraz daha "ben bu takımın oyuncusu değilim" diye bağırıyor Amrabat ama sesini kulübeye duyuramıyor belli ki. Yüklenen ve Galatasaray'a alan bırakan takımlar dışında da Amrabat'ın etkisini görmek mümkün değil. Yani Amrabat Galatasaray'ın sol kanadının savunmasına destek oldu belki ama, bunun uğruna feda edilen Sneijder'in yokluğu, ikinci yarıda yaratabileceği tehlikelerden etti Galatasaray'ı.

Sağ kanat için söyleyecek pek bir şey yok. Hamit Altıntop'un sağ çizgiye sıkıştığı bir maçı daha izledik. Hamit ne zaman merkeze doğru oynasa Galatasaray'ın dikey oyun hızı artıyor ama onu çizgiye sıkıştırmak hem Hamit'e hem de seyirciye yazık ediyor.

Melo bu sezonun gerçek kaybı... Bu akşamki oyunu, bu sezon alıştığımız vasat oyunundan da kötüydü. Böyle bir Melo yerine, Şampiyonlar Ligi'nde de Yekta'yı düşünebilirdi Terim. Yekta muhtemelen Riera'nın yalnız kaldığı sol kanada da yardımcı olur, Sneijder'in oyundan alınmasına gerek bırakmazdı.




Aslında bu akşamki maçın özeti topla oynama oranlarında saklı. Bildiğim kadarıyla bu sezon ligde ve Şampiyonlar Ligi'nde oynadığı maçlarda hep topa daha fazla sahip olan takım Galatasaray'dı. Bu akşamın sonunda ise Galatasaray yüzde 47'lik topla oynama oranı ile Schalke'nin gerisinde kaldı. Bu, takımın istediği oyunu kuramamasının hem sebebi, hem de sonucuydu. Schalke de dersine iyi çalışmış olacak ki, Galatasaray'ı orta sahada harika durdurdu. Hızlı oyuncularıyla ileri çıkışlarını umarım, haftalardır Schalke ile ilgili yorum yapan gazeteciler de izlemiş ve çantada keklik gördükleri takımın gücünü anlamışlardır.

Son olarak zemin ve seyirci ile ilgili de bir şeyler söylemek lazım. TT Arena muazzam atmosferi olan bir stad ama zemin sorunu hala çözülemedi. Bu zemin Şampiyonlar Ligi seviyesinde oynayan bir takıma yakışmıyor.

Galatasaray seyircisi de, takımın rahat oynadığı maçlarda destek veriyor. Ama asıl cehennem, takımın desteğe ihtiyacı olduğu anlarda oluşmalı. Sürekli "2000 ruhunu" geri isteyen taraftar, maç berabere, işler iyi gitmiyorken, hata yapan futbolcuya homurdanmak yerine onlara ölümüne destek olarak, kendisi de 2000 ruhuna geri dönse sahadaki takım için daha iyi olacak.


17 Şubat 2013 Pazar

Tek Değişmeyen





İki fotoğraf arasında 8 yıl var. İlki, Messi'nin 1 Mayıs 2005'te Barcelona formasıyla attığı ilk gol sonrası yaşadığı sevinç...

Alttaki, ise dün akşam Granada'ya attığı 300. golünden sonraki sevinci... Saç stilinden formasına kadar çok şey değişmiş. Değişmeyen tek şey ise, Messi'nin attığı golden sonraki heyecanı... İlkinden sonra nasılsa, 300'den sonra da aynı...